MUSTAFA DÜZGÜNMAN’DAN EBRUNAME
Nisan 24, 2007, 6:22 pm | ŞİİR... kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakınEBRUNAME
Ebrudaki görünen şu nukûşâta iyi bak, Şuunât-ı ilâhîdir sıfatından ayan Hak
Nakş-ı sun’un pertevinden Hubb-u Rahman âşikâr,
Rûyetullah sırrıdır bu müsemmâdır her varak.
Zan etme ki bu eşkâlin hâlikıyız senle ben,
Gafil olup şirke dalma bir fâildir iş gören,
Fırça, çanak, boya, tekne vâsıtadır bilmiş ol,
Hep suver-i ilmiyyedir mezâhirde görünen.
Türlü türlü şekillerle arz-ı dîdâr eyleyen,
Kitâb, levha, sâir eşya zeyn-i envâr eyleyen,
Şuh ve câzip hatlarıyla kalb-i insan zevkiyâb,
Saltanat-ı ebrûdur bu aşk-ı izhar eyleyen.
Onaltıncı yüzyılında Turan ebru mebdei,
Orda zâhir olmuş amma burda bulmuş neş’eyi,
Yüce Türkler ülkesinde kemâl bulmuş bu hüner,
Rabbim dâim hıfz eylesin ebrû yapan zümreyi.
Ebru demek ebir demek yâni gökteki bulut,
Ab-ı rû da tutar mânâ su yüzüdür et şuhût,
Bir kelâm-ı farisîdir ebrû insan kaşları,
Her tevcihe sezâdır kim mânâsı da pek velût.
Kadîm ecdât yâdigarı müzeyyen bir san’âttır,
Tabiatten mülhem olan bu nakışlar mir’âttir,
Sâni-i Hak sun’undan hep kendi kendin seyreder
Nakış nakkaş şey-i vâhit bir vahdeti hikmettir.
Bu meslekte çok ustalar emek verip yetişmiş,
Biz yetiştik zevâline hepsi Hakka göç etmiş,
Büyük üstat Özbek Şeyhi Ethem Kâmi Efendi,
Hezar-fen, pür mârifet bu san’âtta pîr imiş.
Son zamanlar şems-i ebru gurub etmiş nâgihân,
San’atkârı kalmamış hiç, ne de işten anlayan,
Bir er çıkmış Üsküdar’dan ihyâ etmiş bu zevki,
İsmi hattât Necmeddin’dir tek üstatdır bu zaman.
Üstadımız Necmi Molla çığır açmış bu işte,
Azimkârdır, muktedirdir anlayışta sezişte,
Lâle sünbül karanfille bezendirmiş ebruyu,
Tâlim etmiş tâliplere zevâl yok bu gidişte.
Destizenkte ezilir hep renkli cism-i boyalar,
Sarı zırnık inatçıdır ebrucuyu oyalar,
Zırnık, lâhur, gül bahar, al ebruda hep esastır,
Bu dört renkle çok renk olur bu cümbüşte neler var.
Bu çeşitli boyaların cilvegâhı teknedir,
Rahm-i mâder gibi sanki reng-i vusla teşnedir,
Tekne içre kitre mahlûl bekler sırr-ı fıtratı,
Bazen tutar bazen tutmaz bir acâyip nesnedir.
Ayrı ayrı çanaklarda boyaların kıvamı,
Su, öd ile ayarlanır başlar işin devamı,
Kitreli su üzerine fırçalarla boyalar,
Serpilerek nakşedilir kâğda çıkar tamamı.
Târif gerçi kolay amma tatbikatta güçlük var,
Tecrübesiz yapılırsa insân olur bî karar,
Görünüşe aldanıp da çok kolaymış deme sen,
Bir ihtisas işidir bu âşık olan er yapar.
Mütenevvî şekillidir ebrûların sureti,
Battal, hatip, taramayla gör âsâr-ı kudreti,
Karanfille lâle sünbül papatyayla menekşe,
Taraklı da tezyin eder bu elvân-ı kesreti.
Ebru yapan seyredende gam kasâvet bulunmaz,
Gönülleri tenşit eder zevkle doyum olunmaz,
Yapan hayran, bakan hayran, alan, satan hep ayran,
Bu ebrudan zevk almayan ebrucuya yâr olmaz.
Nazar kıldık kâinata baktım mutlak ebruya,
Vech-i yâri âyan gördüm salât ettim bu Ru’ya,
Kenz-i mahfi tezâhürü aşk-ı Hüdâ nümâyan
Ebru görüp Allah dedim irdim kalbi duyguya.
Bî hududu zevk-i elvan ebruculuk san’âti,
Erbâbının nazarında çoktur onun kıymeti,
Her varakta sırr-ı cemâl âşikârdır zahidâ,
Bu ebrûlar, bu safâlar hepsi aşkın hikmeti.
Ben ebrûya âşık oldum düştüm onun peşine,
Leylâ gibi nazlar etti yaramadı işime,
Bir aralık isyan ettim görmedim hiç iltifat,
İnsaf edip yüzün güldü işler açtı başıma.
Besmeleyle tezgâh açıp ebru yapan kişiyiz,
Fırça ile su üstünde hüner satan kişiyiz,
Üstadımız Özbek Şeyhi hem Necmeddin hocadır,
Büyüklere boyun kesip Hakka tapan kişiyiz.
Ey Mustafa nakş-ı sevda sana neler öğretti,
Derûnunda duran nakkaş “Eynemâ”yı öğretti,
Bab-ı ebrû rehnümadır vech- bâkî fehmine,
Ârif olan bu ezharı bir noktadan seyretti.
Mustafa DÜZGÜNMAN
Ahmet yüksel özemre’den
Mart 17, 2007, 11:40 am | ŞİİR... kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakınEŞREF EDE,MUSTAFA DÜZGÜNMAN,NECMETTİN OKYAY…
MUSTAFA DÜZGÜNMAN’IN SAN’ATİNE
Tarz-ı kadîm ebrûda muakkib-i Necmettin1,
Âsârında2 nukūşu3 zâhir olur rif’atin4
Müceddid5 ü i’câzkâr6, hem bende-i Hüdâyî7,
Muhyi-l ebrû8 Mustafâ, üstâdıdır san’atin.
(10.11.1983)
- [1]Muakkib-i Necmettin: Üstâd Necmettin Okyay’ın tâkipçisi.
[2]Âsâr: eserler.
[3]Nukūş: nakışlar.
[4]Rif’at: yücelik.
[5]Müceddid: yenileyen.
[6]İ’câzkâr: herkesin yapamıyacağı şekilde eserler veren.
[7]Hüdâyî: Türbesi ve dergâhı Üsküdar’da bulunan Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri.
[8]Muhyi-l ebrû: ebrû san’atini ihyâ etmiş olan.
SERDAR TUNCER
Mart 14, 2007, 8:08 pm | ŞİİR... kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın
.::YÜREĞİM::.
Sevda dergahında divane oldum Bir gaflet anında girdin özüne Bu nasıl yanmaktır, bu nasıl çile Haykırdı hicranlar, türküler sustu Kırık bir saz olur senin elinde Uyutur uykuyu kalır uykusuz Sen sevda yolcusu, yüreğim bir han Bir nasihat sana benden hediye |
SERDAR TUNCER |
Affınızı istirham ederim…
Mart 11, 2007, 6:01 pm | ebru galeri kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakınSAYIN NURİ PINAR’A AİTTİR…
Ömer Faruk Dere
Şubat 25, 2007, 9:39 pm | ebru üstadları kategorisinde yayınlandı | 4 Yorum1973’de İstanbul’da doğdu. Ümraniye Endüstri Meslek Lisesini bitirdikten sonra 1993 yılında Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’ni kazandı. 1997 yılında lisans eğitimini tamamlayan Ömer Faruk Dere, 2001 yılında Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk İslâm Sanatları Tarihi bilim dalında yüksek lisans öğrenimini tamamladı.
Prof. Dr. M. Hüsrev Subaşı’dan Hat (meşk 1993-1996), Osmanlı Paleografi ve Epigrafisi, Prof. Dr. Semavi Eyice’den Osmanlı Mimarisi, Prof. Dr. Ara Altun’dan Teknik Resim ve Röleve, Prof. Dr. Muhittin Serin’den Hat ve Süsleme Sanatları Tarihi dersleri aldı. Prof. M. Uğur Derman’dan Hat sanatı tarihi ve pratiği konusunda çok istifade etti. Mimar Sinan Üniveristesi Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü’nde cilt ve Tezhip dersleri gören Dere, ayrıca 1996 yılında Hikmet Barutçugil’in hocalığında başladığı ebrû eğitimini 1998 yılına kadar devam ettirdi. 1996 yılında tanıştığı hattat Mehmet Özçay’dan hat dersleri almaya başlayan Dere, bu üstattan sülüs ve nesih yazıları öğrendi.
Eserleri başta 1997’de Uluslararası Ebrû Kongresi Sergisi olmak üzere pek çok ulusal ve uluslararası sergide teşhir edildi. Sanatçının yurt içinde ve yurt dışında özel koleksiyonlarda eserleri bulunmaktadır.
Araştırmacının Hat sanatı tarihiyle ilgili yayınlanmış makalelerinin yanında,”Hattat Hâfız Osman Efendi” adlı bir de kitabı mevcuttur. Halen Sabancı Üniversitesi, Sakıp Sabancı Müzesi’nde uzmanlık göreviyle beraber iki yıldır İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eğitimi Kursları’nda Ebrû ve Hat Sanatları hocalığı görevini de devam ettirmektedir.
Hikmet Barutçugil
Şubat 25, 2007, 9:30 pm | ebru üstadları kategorisinde yayınlandı | 1 Yorum1952 yılında doğan Hikmet Barutçugil, 1973 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Uygulamalı Endüstri Sanatları Yüksek Okulu’nda tekstil eğitimine başladı. İlk ebru çalışmalarını öğrenciliğinin ilk yılında tanıştığı hat hocası Prof. Emin Barın’ın teşvikiyle gerçekleştirdi. Kendi kendine sürdürdüğü aralıksız çalışmalar sırasında, geleneksel ebruyu öğrenen Barutçugil, 27 yıldır sürdürdüğü bu sanatı, bir bilim gibi geliştirdi. ‘Barut Ebrusu’ diye bilinen yeni bir ebru türü geliştiren Barutçugil, genellikle kâğıt sanatı olarak tanınan ebruyu çok değişik malzeme yüzeylerine uyguladı. Bir çok müzede eseri bulunan Barutçugil, 4. Ebruzenler Kongresi’ni İstanbul’da yönetti. Kurduğu İstanbul Ebru Evi- Ebristan’da M.S.Ü. Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü’nde ve Avusturya’da eğitim faaliyetini sürdüren Barutçugil bugüne kadar 54’ü yurtdışı olmak üzere toplam 96 sergi açtı.
WordPress.com'da Blog Oluşturun.
Entries ve yorumlar feeds.